YILLAR GEÇERKEN: HAYAT VE ROMAN
ARKA KAPAK
“Hem fen ve sağlık dünyasında, hem üniversite ve edebiyat ortamlarında geçen hayatımın bana çeşitli bakış açılarıyla değerlendirilebilecek deneyimler kazandırdığını düşünüyorum. Özellikle toplumsal yaşama ve edebiyata dair kimi tanıdıklarımı okurumla paylaşmak istiyorum; mutlak doğruyu dile getirme iddiasıyla değil; dikkate alınmasını dilediğim uyarılarda bulunmanın sorumluluğuyla.”
TANIKLIKLAR – Ankara İçimi Acıtıyor (s.12)
“Ankara içimi acıtıyor; yüreğime dokunuyor. Karnı delik deşik, bağırsakları dökülmüş, can çekişen bir canlı gibi çaresiz uzanan Yenişehir sokaklarına, kaldırımlarına, caddelerine bakıyorum da gözlerime inanamıyorum. Her biri bir tuzak olan garip çukurlar; aş yığınları, sökülen defalarca -hiçbir açıklama yapılmadan- sökülen kaldırımlar: Aldığım kokulara inanamıyorum, çöp ve lağım kokuyor kent merkezi. Ihlamur ağaçlarının gölgesindeki, akasya baharlarıyla buram buram tüten sokakları: Atatürk Bulvarı’nda, kestane ağaçlarının altındaki bulvar kafelerini anımsıyor muyum, yoksa rüyamda mı gördüm, diye soruyorum kendime. İnanın artık yanıtı bilemiyorum.”
ROMAN DENEN ŞU MEÇHUL – Müzik – Roman (s.100)
“Selim İleri’nin konularıyla, yaklaşımıya, üslubuyla fevkalede kendine özgü bir dünyası vardır: Kuşkusuz her yazarın dünyasında özgün çizgiler bulunur, ama sonuçta her yazar bunca kendine özgü bir yazın atmosferinde soluk almaz. Selim İleri’nin dünyası, “nostalji” sözcüğüyle betimlenebilecek gibi değildir; bu sözcük onunlailgili olarak sıklıkla kullanılmışsa da. Onun hayatın ve eşyanın ayrıntılarına, bu ayrıntılardaki nüanslara, değişimlere, deyim yerindeyse ayrıntıların şiirine yönelik duyarlı dikkati belirleyici unsurdur; bana kalırsa. O, hayatı ayrıntılardaki yansımalarında yakalar ve yansımalar arasında çağrışım köprüleri kurar.”
FAŞİZMİN KIYISINDA – Bir Faşizm Masalı: Memleketin Birinde… Adamın Biri… (s.161 – s.162)
“Gerçekten de artık ulusal iradeyi yutmuş, sindirmişti; gerçekten ayaklar baş olmuştu. Tüm generaller ve yargıçlar adama bağlılık yemini etmek zorunda bırakıldılar. Ulusu savunacak kimse kalmamıştı, hiç… Adamın biri memleketin birini geri dönüşsüz rehin almıştı.
Sevgili okur; hangi ülkeden söz ettiğimi sandınız?..
Memleketin biri, 1920’lerin, 1930’ların Almanya’sı; sihir değmişçesine karizmatik öndere dönüşen, bas bas bağıran cahil küfürbaz ise Adolf Hitler’in ta kendisi idi; devletleştirilmiş küçük, küçücük adam.”