AÇIKOTURUMLAR ÇAĞI
"Doğuya gidiş, zamanın başlangıcına yöneliş gibiydi. Giderek artan eksilmeler... Önce ağaçlar kesildi. Sonra kadın siluetleri, tarlalar, evler, çocuk sesleri... Nihayet toprak... Çıplak Dağlar... Hava ciğerleri acıtacak kadar arı. Başlangıçların akışkan olduğunu düşünür insan, olasılıklara gebe, fokurdamalı. Oysa katı ve sert burada yer yüzü, hiçbir şey vaat etmiyor.
Bir avuç insanın içtenliği, diğerleri için kendilerini gizleyecekleri bir maskeye, bir cüppeye dönüşüyordu. Belki 13 Eylül 1980 sabahı, bu nedenle bir çok kişi kolayca vazgeçmişti siyasi ideallerden. Maskelerini, cüppelerini bırakıvermişlerdi yenilerini edinebilmek üzere. Neslihan gibilerse hapsi boylamıştı. Ve burada, durgun duruşlu aşiretler bu nedenle kıvraklaşıp saf değiştiriveriyorlardı. Tıpkı ulaştığın an elinden uçuveren 'Doğu' gibi, içtenlik de en büyük acıyı onu sahiden yaşayabilenlere çektirerek, erişilmez bir hayal gibi uzaklaşıyordu."
"Haydar ani bir hareketle Meral'i yakaladı ve ağzından öptü. Meral bu öpüşü bekliyordu, ancak bu kadar çabuk değil, böylesine değil. Ağzını yırtarcasına ezen bu sıcak basıncı yadırgamıştı; hoşuna gitmemişti; ama bu yırtıcı temas öylesine umarsız bir ihtiyaç feryadıydı ki, çağrıya kayıtsız kalamazdı. Kimse ona, ne akdar uzun zamandır, böyle yakıcı bir ihtiyaç duymamıştı.
Haydar, soluksuz kalan ağzını Meral'inkinden çekerken
"Bunu yıllarca önce yapmalıydım" dedi."
"Tutulduğu mekanı, ilk kez, 'burası nasıl yaşanılabilir kılınır' bakış açısının yapıcı ruh halinden sıyrılarak gözlemliyor ve ne iğrenç bir delik olduğunu dehşete düşerek saptırıyordu. Bir fare yaşayabilridi burada ancak! Yeni kireçlenmiş duvar, sıvanın üstündeki izleri yer yer kusmuştu; hacet kovası konmadan önce burada kalanların gövde atıklarından hazin lekeler, beyazlığın altından sırıtıyordu. Ne büyük bir haksızlığa uğramıştı. İnsanlara ne büyük haksızlıklar yapılıyordu."
"Bu fedakârlık aşk için mi yapılmıştı? Kadının yanı başında dolaşıp ürpertili tenine dokunamadan akıp geçmiş aşk yıllar sonra yakalanabilir miydi, masumiyetini çoktan yitirmiş bir ülkede? Meral'i yönlendiren toplumsal bilinci miydi, bastırılmış teninin son feryatları mı, yoksa tomurcukken soldurulmuş bir aşkın anısı mı?"