Elif Ergu
Yazar Erendiz Atasü, "Gençliğin O Yakıcı Mevsimi" adlı son kitabında bir kadının cinselliği keşfini anlatıyor. Toplumsal olaylarla birlikte bir kadının yaşamını cesur ifadelerle kaleme alan Erendiz Atasü, aslında bu kitabının 20 yıl önce kaleme alınmaya çalışılıp yarım kaldığını söylüyor.
Yazar Erendiz Atasü'nün yeni kitabı "Gençliğin O Yakıcı Mevsimi", 20 yıl öncesine dayanan bir serüvene sahip. Erendiz Atasü bugüne kadar alışılagelmiş kadın kimliğinin dışında, kadının kimliğini sorgulayan bir yazar olarak tanındı. Erendiz Atasü, son kitabı "Gençliğin O Yakıcı Mevsimi"nde de farklılığını ortaya koyuyor ve bir kadının cinselliği keşfini, günlük yaşamla, ülke sorunlarıyla içice anlatıyor.
20 yıl önce yazdığı öyküden hareketle yeni kitabını kaleme alan Erendiz Atasü, "Aslında yazdığım konu eski. 20 sene önce yazmak istedim. Yarım kaldı. O sırada yazarlık yeteneğim yeterli değildi," diyor. Atasü, geriye dönüp baktığında 20 yıl önce yazdıklarım "sığ" bulmuş, beğenmemiş. Ve yeni kitabında eski yazdıklarını hiç kullanmamış ama o yıllarda yazdıklarından esinlenmiş.
Erendiz Atasü, genç bir kadının kendini buluşunu anlatan kitabının özyaşamından esinlendiğini ancak tamamıyla kendi yaşamı olmadığını söylüyor. Atasü, kadın yazarlar için yöneltilen "almış eline kalemi yazmış başına geleni" eleştirisi ile ilgili olarak şunları söylüyor:
"Her şey başınızdan geçmiş değildir. Okur özleştirme yapar. Yazarın yazdıklarını özel hayatında yaşadığını sanır. Benim kitabımda esinlenmeler oldu."
"Roman Yorucu"
Bugüne kadar "Dullara Yas Yakışır", "Taş Üstüne Gül Oyması" adlı öykü kitaplarıyla tanınan, son romanı "Dağın Öteki Yüzü"nü yazdıktan sonra roman yazarlığında da kendini kanıtlayan Erendiz Atasü, son kitabını yazma aşamasındayken, 20 yıl önce yazdığı metinleri gözden geçirdiğinde (4-5 yıl önce) beğenmemiş. Yazdıklarına bambaşka bir şekilde bakmış. Ve o zaman yaşadıkları yazarı rahatsız ettiğinden, kendisiyle, kuşağıyla, ülkedeki olup bitenlerle hesaplaşmak istemiş, işte bu duygular içindeyken, ABD'de bir yazarlık seminerine katılmış. İki buçuk ay ABD'de kalan Atasü, bu süre içinde kendi kendine kalınca kayıp anları ve duyguları yakalamış.
Acılı Bir Süreç
"Yazabilmek için dışarıdan bakabilmek gerekiyor. Aynı zamanda edebiyat olabilmesi için de içten yaşıyor olmak lazım. Yoksa soğuk olur," diyen Atasü, yazarken acılı bir süreç yaşadığını belirtiyor. İki buçuk ayda yazdığı taslağın üzerinde bir yıla yakın çalıştığını, bir süre metinlere hiç bakmadığını, kendine süre verdiğini sözlerine ekliyor.
"Dilimiz Maço"
"Cinselliği yazmak bir kadın için zor mu?" sorusuna Atasü şu yanıtı veriyor:
"Cinselliği anlatmak zor. Kendi kuşağım için konuşuyorum. Çünkü genç kuşağın daha farklı yaşadığını sanıyorum. Benim kuşağım daha baskılı yaşadı. Ataerkil baskıların bir kısmını biz de özümsedik. Kendi kendimize baskı uyguladık. Cinsellik hakkında düşünmeye, konuşmaya yönelik yetiştirilmediğimizden dolayı zorlandım. Dilden kaynaklanan zorluklar da oldu. Cinsellik konusu çok maço bir dille anlatılıyor. Kadının duygularına denk düşen bir dilimiz yok. Bu yüzden hep imgeleri kullandım."