K. Semra Eren
ERENDİZ ATASÜ'NÜN ROMANLARINDA ZAMAN VE UZAMA BAKIŞ
Zaman
Bekleyenler için çok yavaş
Korkanlar için çok hızlı
Yas tutanlar için çok uzun
Sevinenler için çok kısadır
Virginia Üniversitesindeki kum saatinde yazılı bu dizeleri öğretmenim olan Ayşe Eziler Kıran'dan duymuştum ilk. Sonraki roman okumalarımda zamanın dilsel boyutlu ve izleksel olarak kullanımı ilgilendirdi durdu beni.
Kuşkusuz, roman için zaman tanımı, kum saatinde yazılanların tümüydü. Ancak aslolan ne olduğu değil nasıl yaşandığı ya da anlatı anlarının öncesi ve sonrasının nasıl kurgulandığı idi. Hani çoğu yazarın ortaklaştığı bir cümle vardır: Anlatıda ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemlidir. Bu söylemsel özellikler anlatının biçemidir aynı zamanda.
Ayşe ve Zeynel Kıran, romanda zamanı söylemsel bir bileşke olarak görürler: "Söylem düzleminde zamansallaşma gün hafta ay mevsim adları tarihler aracılığıyla belirginleşir. Bir söylemde zaman hep konuşan özne tarafından belirlenir" (Yazınsal Okuma Süreçleri, s. 160, Ocak 2003). Çünkü söylemsel etmenler doğrudan kurguyla ilgilidir. Zaman türlü biçimde adlandırılabilir. Anlatınızdaki işleve göre olur bu: Örneğin "iyi günde kötü günde" deyimindeki anlamda kullanılması zamanın fiziksel algılanışıdır. Yaşamın doğasında olan takvimlere bağlı dizimsellik zamanla vurgulanır. Sözü edilen her iki zaman anlayışı dilsel aktarılır: Geçmiş, şimdiki ve gelecek zaman gibi dizimsel zamanın söze ve yazıya dökülme biçimidir.
Bizi asıl ilgilendiren anlatılardaki zamandır. Anlatanın olayı anlattığı zaman Öyküleme zamanı; anlatı anını ise öykü zamanı diye bölümlendirebiliriz (Age). Öykü zamanının bize ulaşmasına Öyküleme zamanı aracılık eder. Yani anlatıcı aracılığıyla öykü zamanından haberdar oluruz.
Anlatıcı öykü zamanının dışında biriyse üçüncü kişi olarak görülür ki genellikle cinsiyetsiz gibi durur, oysa Öyküleme zamanının içinde olup ben diliyle anlatanın cinsiyeti vardır. Anlatıcısı "ben" olan, öykü zamanını yaşamış olduğu için anlatıcı ve olay kişilerin kimlikleri karışmış gibi durur. Bu durumu belirginleştiren dilsel zamanın "ben" anlatıcı tarafından kullanımıdır.
Zamansal söylem sıra ve süreye bağlı bir akışı zorunlu kılar. Türk filmlerinde sık sık görülen geri dönüşle ya da geleceğe bakışla anlatı anına dönerek kurgular.
Olay (öykü) zamanı ile Öyküleme zamanı arasındaki ilişki anlatının hareket uyumudur. Anlatının başarısı ritmin çekiciliğine de bağlıdır. Başka bir deyişle okurun ritmi bağlı okuyuşu yakalamasıdır.
Zamansal söylemi roman adlarında gerek gerçek gerek çağrışımsal anlamda kullanan birçok yazarımız vardır: Reşat Nuri'nin Yeşil Gece ve Ateş Gecesi; Adalet Ağaoğlu'nun Bir Düğün Gecesi; Orhan Kemal'in Avare Yıllar; Sevgi Soysal'ın Yenişehir'de Bir Öğle Vakti; Tahsin Yücel'in Peygamberin Son Beş Günü gibi yapıtları hemen aklıma gelenler...
Uzam (Mekân)
Ayşe ve Zeynel Kıran uzamı bir ilişkiler dizgesi olarak tanımlamaktadır. Çünkü uzam anlatının her katmanında vardır. Katmanlar arasındaki ilişkiler anlatıyı oluşturur (Age. 193) Klasik söylemde de kahraman belli bir zamanda belli bir mekânda yer alır. Kimi zaman sahne dekoru görünümündedir, kimi zaman da yaşamsal bir anlam olup temel anlatı unsuru olur. Orhan Kemal'in Baba Evi, Hanımın Çiftliği romanları gibi...
Uzamın anlatıda çağrışımlar içeren işlevi de vardır. Bu dilin değişmece ve eğretilemeli olarak kullanılmasıyla sağlanır ya da bu söz sanatlarının çözümlenmesiyle ortaya çıkarılır.
Uzam özelden genele adlandırıldığı gibi parçadan bütüne doğru da adlandırılabilir. Örneğin, ülkeler bölgeler kentler kasaba ve köyler özel adlarıyla ya da genel olarak verilebilir. Mithat Cemal'in Üç İstanbul'u,Yakup Kadri'nin Ankara'sı, Peyami Safa'nın Fatih Harbiye'si Buket Uzuner' in Gelibolu'su gibi... Ya da Halide Edip Adıvar'ın Sinekli Bakkal, Akile Hanım Sokağı, Yusuf Atılgan'ın Anayurt Otel'i, Kemal Tahir'in Yediçınar Yaylası, Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ü, Fakir Baykurt'un Onuncu Köy'ü, Necati Cumalı'nın Viran Dağlar'ı (bir önceki örnekler için Makedonya), Ayla Kutlu'nun Mekruh Kadınlar Mezarlığı, Feride Çiçekoğlu'nun Suyun Öteki Yanı, Nazlı Eray'ın İstasyon'u, Nedim Gürsel'in Boğazkesen'i gibi...
Uzamlar çevresel özelliklere göre betimlenir ya da tahlil edilir. Çoğu yazar uzamsal betimlemeleri dekor olarak da kullanmıştır. Uzamlar arasındaki karşıtlıklara yönelik betimlemeler kurgunun içinde öne çıkarak okuru ortama sokar ve ona zamanın ve mekânın ruhunu yaşatır.
Atasü'nün İlk Romanı 'Dağın Öteki Yüzü'
Yaşayan yazarlarımızdan Tahsin Yücel, Murathan Mungan, Ayla Kutlu ve Erendiz Atasü betimlemeleri insansız boyutlu dekor kurmak için yapmazlar. Bu yazarların romanlarında kişiler, bulundukları mekân ve zaman uyumu ya da karşıtlığı, hatta çatışması söylemiyle hareket ederler.
Atasü'nün roman adlarına bakalım:
- Dağın Öteki Yüzü,
- Gençliğin O yakıcı Mevsimi,
- Bir Yaş Dönümü Rüyası.
Romanların içeriğinden örnekler vermeden önce yazarın romanlarına verdiği adlar üstüne düşünelim: Çağrışımları bizi nereye yöneltiyor bir bakalım...
İlk romanın adı uzamla ilgili. Dağ açık bir uzamı anlatıyor; sözcüklerin eşlerini düşündüğümüzde "yüz" yerine yan, taraf gibi sözcükleri yerleştirebilir miyiz?
"Dağın Diğer Tarafı, Dağın Öteki Yanı" gibi. Genel bir uzam adı ve açık durumda.
Öyleyse uzamda okuyucuyu meraklandıran karşıtlık var, bu karşıtlık uzamların karşıtlığına dayalı olabilir.
Romanı okuduğunuzda karşıt uzamlardaki karşıt yaşamları görmekte gecikmeyiz.
Fitnat Hanımın çocukluğunun geçtiği Makedonya ve Selanik, kocasıyla gezdiği Anadolu kentleri ve payitaht İstanbul... Kızı Vicdan'ın İstanbul'da okuduğu yatılı okul, geçmişe baktığı Bursa ve Uludağ, Kemal Paşa tarafından yüksek öğrenime gönderildikleri Avrupa ülkesi İngiltere ve olgunluk çağının geçtiği Cumhuriyetin kuruluşunun ilan edildiği Ankara...
Vicdan'ın kızı -ki- romandaki öyküyü anlatandır. O da Ankara'da yaşayan Cumhuriyetin ikinci kuşağındandır. Şöyle de denilebilir: Cumhuriyetin okutup büyüttüğü bir kuşağın çocuğudur. O da öğrenim için İngiltere'de bulunmuştur
Üç kuşak kadın doğal olarak üç ayrı zamansal dönem ve tarihi kentlerin -Selanik, İstanbul, Bursa ve Ankara'nın- birbirinden ayrı kokusu rengi vardır, seçilen uzamların tarihi karşıtlığı üç kadın arasındaki kuşaklar arası çatışmanın da kurgulayıcısıdır bir bakıma. Yazarın bu uzamları rastlantı olarak seçmediğini bilinçli kullandığını romandaki uzamsal betimlemelerden anlayabiliriz:
"1929 yılının bir ilkbahar günü, Büyük Britanya İmparatorluğunun anayurdu İngiltere'de, 52.2 paralel ve 0.2 meridyen konumundaki Cambridge kenti yakınlarında iki Kemalist genç kız duruyor. 1910 Selanik doğumlu Vicdan Hayreddin ve 1909 Konya karaman doğumlu Nefise Celâl... İkisi de bulundukları mekânla ve 1929 yılıyla gizemli bir uyumdalar" (s. 49). Karaman ve Selanik karşıtlığı da iki arkadaş arasında gelişen her türlü duruma kaynak olacaktır.
Romanın bir başka önemli kişisi yine uzama ve zamana bağlı olarak tanıtılmaktadır: "Bakırköy Sakızağacı Sokak 8 numaradaki ahşap evin, o zamanın sedef pullu balıklarla canlı Marmara'sına bakan sofasındadır elinde Nefise'nin mektupları... Biraz sonra, 1903 Trabzon doğumlu riyaziye muallimi Raik -bir başka parasız yatılı-gelecek; bu odada, Fitnat Hanımın Balkan, Cihan harbi ve Milli mücadeleyi görmüş, eprimiş yüzeyleri kıvrımların arasına ustaca gizlenmiş, yosun yeşili, püsküllü, şantug perdelerinin arkasında Vicdan'a ilk öpücüğünü verecek! Fitnat Hanım'dan izin alabilirlerse, müstakbel nişanlılar sandal sefasına çıkacaklar (s. 55)!
"Dorukta" bölümü ayrıntılı bir Batı Anadolu betimlemesiyle başlar, mitolojik uzamı veren metinler arası göndermelerle anlatıdaki kurgusal uzam beslenir (s. 101). Bu sayfada başlar dağın öteki yüzü. Üç kardeş Uludağ'a tırmandıkça Gazi'yi düşünecektir, Yeni Türkiye Cumhuriyetini, bulundukları doruğu ve Mustafa Kemal ile görüştüğü Dolmabahçe Sarayına gittiği günü anımsayacaktır (s. 105). Yine bu dağda Makedon dağlarını anımsatan "Vardar Ovası" türküsü geçmiş uzamlara bir göndermedir.
Uludağ anlatının sonunda bir kez daha girer kurgu uzamına. Olay örgüsü çözülüşe doğru yönelmiştir, bu çözülüş bir yandan da çatışmaları ayrıştıran özelliktedir (s. 244). Dağın Öteki Yüzü'nün çağrışımları çok yönlü kurulmuştur; yaşamın mutlu yanı ile ölüme yakınlık, İkinci Dünya savaşı sonrasında ve Kore'ye asker gönderilen yılların olumsuz yansımaları, Türkiye Cumhuriyeti'nin ikinci kuşağının değişmeye başlayan yüzü okurun karşısına çıkar. Uzam, zaman ve kişiler arasındaki ilişkilerin yarattığı tarihsel bir sürecin toplumsal psikolojisi irdelenmektedir.
Romanın son uzamı Cebeci Asri mezarlığıdır. Vicdan'ın kızı, yani anlatıcı artık ben anlatıcı konumunda annesinin mezarında geçmişe dönüşü bitirerek, geleceği yeni yaşamı kurgulamaktadır. Yeni yaşam şu sözlerde gizlidir:
" -Anne hava kararıyor, nerde kaldın?
-Burdayım yavrum, sendeyim.
Işığa bulanmış elimi ona uzattım" (s. 281).
'Gençliğin O Yakıcı Mevsimi' ve 'Bir Yaş Dönümü Rüyası'
Yazarın bu romanlarının çağrışımlarını düşünelim: Her ikisi de gençlik ve yaş dönümü söylemlerini yüzeye yansıtan yaşamın izleksel anlarıyla ilgili.
İlkinin içeriğinde gezindiğimizde bölümlemelerin takvime dayalı zamansal anlatısı geriye dönüş ve şimdiyi yaşayış arasında gidip gelmekte. Ancak bu takvime dayalılık öyle günlük yazma tarzında değil. Geriye dönülen yıllardan kesitler sunan anlar ve bu anlarda roman kişilerinin yaşanılan ortamlarda karşı cinsleriyle hesaplaşması... İlk ve son cümleleri okursak aradaki zamansallığı ve uzamları yaşantılarla daha iyi bütünleştirebilirsiniz.
"Eskiden bahar geldiğinde O'nu anımsardım.....
Sonra...
Bahar geldi ve bir zamanlar O'nu anımsadığımı anladım. Anladım
gençliğim bitmişti..." (s. 5)
Romanın son tümcesi: "21. yüzyıla tek başına yürüdü" (s. 165).
İlk cümleyle son cümle arasında yaşamın akışı acımasızca irdelenirken kadın kimliğinin parçalanmışlıkları aynı kimlikte ayrı benlikler kısa zaman dilimlerinde kapalı uzamlarda (poliklinik, asansör, meslek odaları vb) anların bileşiminden oluşan dönemi sorgulamakta. Takvime dayalı süreç 1985'te şimdi, dün ve gelecek zaman kavramlarının tahliliyle tünel bölümünde 70'li yıllara ve cephe hükümetleri dönemine yol alıyor (s. 9,17). Değişik bir eş anlamlılık da deniyor yazar. Zamanı yaratan anları matematiksel bir eşitlik gibi:
"Ongun = Kıvılcım
İlk gün = Diş yarası
ikinci gün = Dil yarası
Üçüncü gün = Sevişme duygusu
Dördüncü gün = Kırık bebek
Beşinci gün = Ayrılık
Ertesi =.........................."(s. 35)
Roman yukarıdaki bu zaman dilimlerinin kadın erkek ilişkisinin kadın tarafından sorgulanışıyla gelişiyor ve çözüme ulaşıyor.
Zamana ve uzama ilişkin iskelet oluşturma Bir Yaş Dönümü Rüyası'nda da vardır:
1. Gençlik ve Geçmiş: Ferhat, Sedat
2. Orta Yaşa Uyanmak: Sedat
3. Hayatın Sonrası gibi.
Bu bölümlerdeki roman kişilerini var oluşlarını sağlayan çocukluk ve gençliklerini geçirdikleri uzamlar içinde tanıyoruz. Dağın Öteki Yüzü'ndeki Anadolu fotoğrafları bir manzara olarak görünmez. Fotoğrafta kişiler hareket halindedir, ama başka zaman katmanları içinde.
Her iki romanda takvimsel süreç aynı olsa bile farklı uzamlarda yaşanılan farklı anların ilişki sorgulamaları ayrı kimliklerle var. Diğerine göre kapalı uzam ağırlıklı değil, açık alanlar daha baskın. Kadın kimliğinin sinmişliği kapalı mekânlarla daha yoğunlaştırılmıştır. Örneğin Roman başkişisi Feride'nin bir cümlesi: "Evimizde cinselliğin sevinci eksikti... Bizi sevdiğimiz erkekler mahvetti" (s. 93). Özgürlüğe açılan başkaldırı, açık mekânlarla bütünleşmiştir. Turlarla yapılan gezi mekânları buna en iyi örnek. Her iki romanda da Cumhuriyet başkentinin 1960'lı yıllardan başlayan kesitleri 12 Eylül sonrasına uzanır. (Kadın erkek ilişkisi başka uzamlar içinde irdelenmiştir. Gençliğin O Yakıcı Mevsimindeki Şirin bu romandaki Ferhat'ın dolayısıyla Feride'nin de kızıdır. Yazarın özlediği dönemlerin yaratıcı kadın kimliği Şirin'de mi görülmekte? sorusuyla roman bir anlamda çözüme gider.
Sonuç
Atasü'nün yalnızca romanlarında değil öykülerinde de zaman ve uzamın kurgunun öncelikli unsuru olması nedeniyle kendisine, görüşmelerimizde, zaman ve mekânları algılayış ve sunuş biçimini sorarak yazar okur algılamasında örtüşme olup olmadığını test etme merakımı gidermiştim. Son romanla ilgili görüşmemizde konuyla ilgili yanıtı çok netti: Dekor resimleri yapan bir betimlemeci olmadığını belirtmişti. "Görsel deneyimin zenginleştiği bu çağda görsel betimlemelere gerek var mı bilmiyorum. Ama mekânların ruhu diyebileceğim uyandırdıkları duyguları ve çağrışımları önemserim" (Cumhuriyet Kitap eki, sayı 656).
Gerçekten de Atasü 'nün romanları her türlü uzamın (Ülke, kent, sokak, doğa vb) ruhunu yaşamın diyalektik akışıyla sunabilmesi açısından önemlidir. (Kimi okura öğretmen yargılı bir sonuç gibi görünse de.)
Yazar kimliğine kadın sıfatını vermedeki kararlı tutumunu yalnızca kadınların dil kullanımlarının farklılığına bağlamak çok eksik olur. Kadınların zamana tanıklığındaki ayrıntılı gözlemlerinde, yaşadıkları uzamdaki kadın erkek duruşlarını toplumsal ve ruhsal çözümlemelerindeki derinlikte de farklar olduğunu anlatı kurgusuna yansıtması yönüyle yenidir.
Atasü'nün romanları, Türk Edebiyatında romanımızdaki değişimi ve gelişimi sağlaması açısından geçmişle gelecek arasında farklı bir köprüdür. Cumhuriyet devrimlerinin kadını eşit gören çağdaş toplumun tam anlamıyla yaratılmasına öncelik veren zaman ve mekân üslubundaki iç tutarlılığı açısından önemlidir. Bütün bu özelliklerle ilgili olarak Erendiz Atasü daha çok okunup değerlendirilecektir.
KAYNAKÇA
- ATASÜ,Erendiz, Kadınlığım 'Yazarlığım Yurdum, Bilgi Yyn.2002
- ASLANKARA, M. Sadık, "Dağı Öteki Yüzü"nde Gezinti, Cumhuriyet Kitap, 332,
- s.12,14,1996
- AYTAÇ.Gürsel, "Dağın Öteki Yüzü" Cumhuriyet Kitap, 305,s.4-5 1995 KIRAN, Ayşe (Eziler)-Zeynel, Yazınsal Okuma Süreçleri, Seçkin Yayınları, Ocak 2003 ÇALIŞKAN, Sevda, "Bir Somutlama Ustası" Sempozyum Bildirisi, 8-10 Nisan Bilkent
- Üniversitesi EREN, Kâmuran Semra, "Gençliğin O Yakıcı Mevsiminde Nasıldınız", Cumhuriyet Kitap,5Q9, s.14-15,1999
Not. erendizatasu.com'da bulunan makalelerden de yararlandım.