Prof. Dr. Oya Batum Menteşe

Prof. Dr. Oya Batum Menteşe*

Erendiz Atasü'nün son romanı Bir Yaşdönümü Rüyası, en az Dağın Öteki Yüzü kadar başarılı, kurgu açısından ise en güçlü romanı kanımca. Bu yeni romanın da kahramanı kadın ve olaylar yine bu kadın kahramanın bakış açısından veriliyor. Atasü'nün diğer romanlarında olduğu gibi, yine kişisel yasam serüveni tarihsel bir kesit içersinde, bu kez 70'li yıllardan günümüze gelişen olaylar çerçevesinde işleniyor. Kişilerin yazgısı, Türkiye'nin yazgısı ile iç içe.

Öykü temelde bir aşk, cinsellik ve ona bağlı olarak psikolojik iç çatışmaların ve kimlik bunalımlarının öyküsü olmakla birlikte, devrimci sol görüşün ve sol idealizmin 70'li yıllardan günümüze geçirdiği evreler ile etnik azınlıklar meselesi de ele alınıyor ve birbirlerine bağlı olarak gelişiyor bu temalar. Bunu da son derece de başarılı yapıyor. Atasü ve bir besteci gibi temaları dile getiren sesleri, yani kişileri hem tek tek hem de bir bütünün uyumu içerisinde okura iletiyor.

60'lı kuşak

Gerek romanın adı gerekse "Gençlik ve Geçmiş", "Orta Yaşa Uyanmak" ve "Hayatın Sonrası" adlı bölüm başlıkları bir yaşam sürecine ve onun değişen evrelerine işaret ediyorlar. Romanın kahramanı 60'lı kuşağın temsilcisi Feride ve romanın diğer kişileri bu evreleri Türkiye'nin aynı şekilde değişen ortamında yaşıyorlar.

Feride'ye adı Reşat Nuri Güntekin'in Çalıkuşu romanından esinlenerek verilmiş. Gerçekten romanda Çalıkuşu'nu çağrıştıran yönler pek çok. Örneğin, Feride'nin ikinci kocası kişilik olarak Doktor Hayrullah'ı, üvey kızı Şirin, Munise'yi, geç yaşta aşık olduğu Kamuran da hem isim hem de görünüş olarak Çalıkuşu'nün Kamuran'ını çağrıştırıyorlar. Bu ilişkiler doğal, olarak bu yüzyılda ölümsüz aşklar ve Feride'ler olabilir mi? Bu romanın Feride'si ne denli Çalıkuşu'nun Feride'sine benziyor? Gibi soruları akla getiriyor ve gerçekten bu soruları roman cevaplandırıyor. Böylece yazar "intertextualite", metinler arası ilişki yöntemini kullanarak aşk temasını alışılmış bağlamından uzaklaştırıyor. Örneğin yine bu romanda Ferhat ve Şirin adlarını bir baba ve kıza vererek yazar bu adların geleneksel olarak taşıdıktan "ölümsüz aşk" anlamına yabancılaştırıyor okuru.

Feride'nin öyküsü 70'li yıllarda tutku ile aşık olduğu devrimci solcu Ferhat'la yaptığı ilk evliliği ile başlar. Yakışıklı ateşli Ferhat ile yapılan bu evlilik kocasını sert ve paylaşımcı olmayan kişiliği yüzünden cinsel ve duygusal bakımdan hayal kırıklıkları ile doludur. Duygusal olarak bitmiş olan bu evlilik Ferhat'ın örgüt içi hesaplaşma sırasında kendi yandaşları tarafından öldürülmesi ile son bulur.

Feride çocuk sahibi olmamıştır ancak Ferhat'ın kızı Şirin'i kendi kızı kadar sevmektedir. Zaten Şirin de annesini genç yaşta trafik kazasında kaybetmiştir. Feride'ye anne gibi bağlıdır. Feride yaşamın onunla birlikte kaldığı yerden devam edecektir. 80'li yılların darbesinin "toz koparan fırtınası" içinde tek başına sürdürdüğü yaşam kavgası onun devrimci ideallerden uzaklaşmasına neden olur. Edebiyat öğretmenliği yaptığı lisenin biyoloji öğretmeni Sedat'la ikinci evliliğini yapar. Sedat da 12 Eylül'de işkence görmüş bir solcudur ancak silahlı kavgadan yana değildir, ülkeye küskün hiç değildir. Feride onun Kürt kökenli ailesi ile kendi Rumelili ailesi arasında şöyle bir benzerlik görür:

"Memleket yaralıydı, belalıydı, kusurluydu. Ama ona sahip çıkılırdı, insan bu evlerde Cumhuriyetin tam göbeğinde dururdu. Ne tepesinde, ne de çizgileri bulanıklaşan kıyılarında. "

Feminist özellikler

Ne yazık ki, Sedat'ın sakin ve güvenilir kişiliği, aralarında gerçek bir cinsel uyum yaşaması için yeterli değildir. Kocasını sevmekle birlikte, doyurucu bir cinsellik yaşamak istemektedir. Feride, Sedat'ın 1402'lik olup işten atılması, orta yaşa doğru gidiş aralarında cinsel ilişkiyi durma noktasına getirir. Kırklı yaslarında ateşli aşk düşleri kuran Feride ansızın, karmaşık ve komplikasyonlu bir rahim ameliyatı geçirmek zorunda kalır. Romanın dönüm noktasıdır bu bölüm, Feride'nin ameliyat ve iyileşme sürecinde yaşadığı tüm duygular açık seçik anlatılır. Kadın için çok özel konuların bir kadın bakış açısından, kadın duygularını dışa vurarak anlatışının Feminist yazının önemli öğelerinden biri olduğunu düşünürsek, romanın bu açıdan Feminist özellikler taşıdığını hatta Feminist bir roman olduğunu söyleyebiliriz.

Zor günler yaşayan Feride, kızı Şirin'in sevgisi ile ölümün eşiğinden döner. Hastaneden çıkar çıkmaz Sedat'tan boşanır, çünkü evliliklerinde "cinselliğin sevinci" bitmiştir artık. Gerek ülkesi, gerek kendisi için beslediği hayallerin tümü sona ermiş gibidir. Bu ikinci ayrılıktan sonra Feride bir cinsel kimlik sorgulama sürecine girer, evliliklerinde cinsel uyumsuzlukların nedenlerini anlamaya çakşır. Anılarını taradığı zaman ailesindeki kadınların da kendisi gibi mutsuz cinsellikler yaşadığının ayırdına varır. Bunun sebebi erkekler midir? Yoksa baskıcı toplumsal kurallar mı?

Geç gelen aşk

Romanda olaylar kronolojik olarak hep ileriye doğru hareket etmezler. Yer yer geri dönüşlerle anlatılan olaylarda gözlemlere, psikolojik çözümlemelere de yer verilir. Anlatıcı kişi zaman zaman birinci tekil kişi (ben) den, üçüncü tekil kişi (o) ya değiştirilerek, iç ve dış gerçekliğin birlikte ifade edilebilmesi sağlanmıştır.

Feride tam iç çatışmalardan kurtulduğunu, dinginleştiğini sandığı bir zamanda, kendinden çok genç bir delikanlıya, kızının arkadaşı Kamuran'a umarsızca aşık olur. ince uzun boylu, keskin esmer profili, hafif kadınsı havası ile Ça-lıkuşu'nun Kamuran'ını anımsatır bu Kamuran. Geç gelen bu aşk Bir Yaşdönümü Rüyası olarak kalmaya mahkumdur, çünkü aralarında oluşan çekim'e karşın Kamuran bir eşcinseldir ve Feride bunu kızı söylemeden kendisi anlayamaz. Böylece ikinci Kâmuran da ikinci Feride'yi yıkmıştır.

Feride için bu düşten uyanış bir karabasanın içine girmekle aynıdır. Neden bir eşcinsele aşık olmuştur? Neden cinselliğini hiç yaşayamamıştır? Kızı cinsel tercihini doğru olup olmadığını sorgulamasını istemiştir, bunu bile sorgular. Bu fırtınaları da atlatan Feride, yeniden ayağa kalkar bir kez daha yaşamı bıraktığı yerden toparlamaya çalışır. Yaşamında artık genç, güzel bir kız olan Şirin'den başkası yoktur. Sedat da ölmüştür. Feride cinselliklerini özgürce yaşayan, farklı cinsel tercihleri tepkisiz kabullenen bu genç kuşağın dünyasına yabancıdır, hayattan kaçmaz, diğer Feride'nin aksine kendisini yaşama döndürecek uğraşlar bulur ve devam eder.

Romanın son kısmı, ikinci kadın'ın yani Şirin'in öyküsü ile tamamlanır ve son bulur. Şirin güçlü kişiliği olan bir üniversite hocasıdır. Güneydoğu Anadolu'da kadın intihadan konusunda bir araştırma yönetmektedir. Onun da aşk öyküsü hüsranla bitmiş, çok uzun yıllar birlikte olduğu kocası başka birisine hem de kendisinden çok genç bir kıza âşık oluvermiştir. Tek oğlu ise başka bir kentte çalışmaktadır. Feride de ölmüştür. Şirin yalnız yaşamaktadır, ancak özgüvenini kaybetmemiştir, evliliğinin bozulmasını doğru değerlendirmektedir.

Araştırmalarına sponsor ararken tesadüfler karşısına şimdi zengin bir işadamı olan Kamuran'ı çıkartır. Feride'ye çok yakın olan bu iki kişi böylece bir kez daha karşılaşırlar, ikisi arasında yine Feride'nin anısı nedeniyle bir duygusal yakınlaşma olur. Kâmuran Feride'ye yaptığı gibi, bu duygusal yakınlaşmayı sürdürmek istese de "varsıllarla orta halliler, eşcinsellerle kadınlar arasında yaşanan geçici yakınlıklara" güvenmeyen Şirin, yakınlaşmayı görmemezlikten gelir ve Kamuran'ın sadece para yardımını kabul eder. Ancak Kamuran'ın Harran'daki baba konağını ziyaret etmesi isteğini de reddetmez. Bu ziyaret ve sonrası Harranlı bir Kürt ailesinin üç kuşak öyküsünün de geri dönüşler ve anılarla romana girmesine olanak sağlar. Cumhuriyetçi dededen, işkenceden ölen devrimci ana ile yurt dışında vurulan devrimci baba ve oradan "Türkiye'nin ve Dünyanın geleceğini kendi imparatorluğunu etkilediği ölçüde" ilginç bulan kapitalist Kamuran Zülkadiroğlu'na uzanan çizgi içerisinde Türkiye'nin etnik kimlik meselesini ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi içindeki değişen konumlarını ele alır Atasü. Yine Kürt kökenli Sedat'ın ağzından etnik kimliklerin Türkiye'ye kazandırdabilmesi önerilerini gözden geçirir, tabii bu öneriler Ata-sü'den çok romanın kahramanı Sedat'a aittir.

Romanın sonunda Şirin'i oğlunun evliliğini ve ileride olabilecek torunları ile yaşayacağı mutluluğu düşünürken bırakır Atasü. Şirin'in karizmatik ve güçlü kişiliği, geleceğin onun için iyi şeyler getireceğine, en azından hayatla baş edeceğine ve mutlu olacağına inandırır okuyucuyu. Yine romanın sonunda romanın önemli tüm kişilerinin yaşamlarının belli noktalara kadar getirir yazar ve bu da romanın kurgusunu güçlü kılar.

Görüldüğü gibi çok yönlü ve çok katmanlı bir roman Atasü'nün yeni romanı. Yazarın kusursuz Türkçesi de bu katmanların zevkle okunmasını sağlayan öğelerden birisi. Her zaman olduğu gibi kendine özgü imge ve eğretilemelerle bezenmiş, zaman zaman şiirsel, yer yer çıplak, sert ve gerçekçi ve akıcı Türkçesi ile Atasü gerçek bir dil ustası olduğunu kanıtlarken romanını bir başyapıt düzeyinde tutabiliyor. Yaz bitmeden, yaz romanları listenize katmanızı tavsiye ederim.
* Atılım Üniversitesi